4 Mayıs 2015

El ángel exterminador - 1962 (The Exterminating Angel - Yokedici Melek)

KÜNYE 
Yönetmen: Luis Buñuel 
Senaryo: Luis Buñuel 
Oyuncular: Enrique Rambal, Silvia Pinal 
Ülke: Meksika 
Yıl: 1962 
Süre: 95 dakika 

Puan:    @IMDB

Kötü kokuyor işte. Ben, sen, herkes kötü kokuyor. Domuz ağılındaki domuzlar gibiyiz. 

Elinden oyuncakları alınmış burjuvaziye içeriden bir bakış. Toplumsal bir hiciv; kurban vermeden mutluluğa erişemeyenlerin hikayesi El ángel exterminador.

Nobile (Rambal) opera çıkışı bir davet verir evinde. Konuklarının hepsi kendisi gibi burjuva sınıfından insanlardır. Yemekten önce evdeki çalışanlar -biri hariç- evi terkederler; hem de hiç yok yere! Uşaksız geçen akşam yavaş olsa da, keyifli bir yemek ve ardından piyano eşliğinde sohbet ile güzel geçmektedir. Ayrılma vakti geldiği zaman, kimse evden, hatta odadan ayrılmak istemez. Ev sahipleri bu duruma ses çıkartmasalar da, durumdan hiç memnun değillerdir. Herkes sabaha ayrılmak üzere odada bir köşeye kıvrılır. Ne var ki ertesi gün de odayı terkedemeyeceklerdir. Sonraki gün de. Bir sonraki gün de... 

Odaya hapsolmuşlardır.

Sürrealist sinemanın ustası Buñuel'den, herkesin ağız tadına hitap etmeyen bir yapım El ángel exterminador. Hepsinden öte filmden bir sebep çıkartmak da güç. Odayı neden terkedemiyorlar, belirli bir nedenden ötürü değil. Eve başkaları neden giremiyor? Bunu da bilemiyoruz. Zaten filmimizin konusu bu da değil. Nezaket altında saklı hoşgörüsüzlük. Bir milletin içe kapanıklığı. Biz bunlarla ilgileniyoruz.

İlk sahnelerden itibaren birbirlerine çok kibar olan "kurbanlarımız", "sınıf"larından olmayan insanlara karşı tutumlarıyla aslında ne olduklarını hemen gösteriyorlar. "Onlar" özeldirler, kibardırlar, eğitimlidirler ve "diğerleri"nin yapması gereken tek şey, sessizce ve uyum içinde, ne istenirse o an yapmalarıdır. Bunun üzerine Buñuel, oyuncaklarını -proletarya- ellerinden alıveriyor. Ancak dedikodular aracılığıyla gösterebildikleri gerçek yüzlerini ortaya çıkartıyor.

Önceleri sadece ev sahibini suçlamak şeklinde olan yakınmalar, yemekleri kalmadıkça histerik sinir krizlerine bırakıyor yerini. O akşam ölen dostlarını umursamıyorlar, kabalaşıyorlar, kavga ediyorlar, intihar ediyorlar; hatta işi cinayete kadar vardırıyorlar. Neyse ki yardımlarına birileri -Deus Ex Machina- geliyor ve kendilerine kurbanlar gönderiyor da, yaşayamayacaklarını düşündükleri bu vicdan azabından -işlemeye yeltendikleri bir suçtan- kurtuluyorlar.

Burada, verilecek kurban öncesi gelen masum kanını dinlere bir gönderme olarak yormamak imkansız. Esaretlerinin döngüsel olması ve kendi çobanlarının da içlerindeki en temiz -günahsız- kişinin olması -bakire Leticia (Pinal)- olması, yine aynı şekilde dinlere apaçık bir gönderme. Bu olayların hemen başında kendilerince dine sığınmaları da bu tezimizi destekler nitelikte. 

Olan bitene bir tanım yapmak veya bir sebep sunabilmek mümkün değil. Filmde olan her şey, oluyor. O kadar. Ancak sonunda daha büyük bir belayla karşılaşmaları, yine dışarıdan müdehalelere etkisiz durumda kalmaları ise ironik olarak adlandırılabilir. Belki dine yönelmek en büyük cezalandırmayı gerektiren hatalarıydı, belki de Buñuel o kısımda kendi toplumunun içe dönüklüğünü anlatıyordu. Kim bilir?




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder