22 Mayıs 2015

Môjû - 1969 (Blind Beast - Kör Canavar)

KÜNYE 
Yönetmen: Yasuzô Masumura 
Senaryo: Rampo Edogawa, Yoshio Shirasaka 
Oyuncular: Eiji Funakoshi, Mako Midori, Noriko Sengoku 
Ülke: Japonya 
Yıl: 1969 
Süre: 86 dakika 

Puan:    @IMDb

Neden böyle devasa figürler yaptığını şimdi anlıyorum. Bunlar bir bebeğin bakış açısından yapılmış. Onların kucağında yatmak istiyorsun, bir bebek gibi...

Kör bir heykeltraş olan Michio (Funakoshi), dokunma sanatı verdiği, körlere yönelik bir sanat akımı yaratmak istemektedir. Sırf bu yüzden masör olmuş, pek çok insana "dokunma" şansı bulmuştur. Verdiği cesur pozlarla adından söz ettiren Aki (Midori) hakkında bir konuşmaya kulak misafiri olunca, bu çok övülen modelin fotoğraf ve heykellerinin sergilendiği müzeye gider. Dokunma duyusu çok gelişmiş olan Michio, heykele dokunduğu an sanatı için aradığı vücudu bulduğunu hemen anlar. Annesinin (Sengoku) yardımıyla kaçırdığı Aki'yi kendi stüdyosuna, dev boyutlarda insan uvuzları ve bedenleri yaptığı depoya getirir. Aki'nin seçme şansı yoktur; bu yeni sanat akımına öncülük edecek eserlere model olmaya razı olana kadar hapis tutulacaktır.

Pek çok alt metin ile desteklenmiş, Japon Yeni Dalgası'nın önemli yönetmenlerinden olan Masumura'dan vahşi bir Pinku.

Michio'nun arkadaşı yoktur, annesi haricinde kimseyle yemek dahi yememiştir. Annesiyle olan ilişkisi ise ana-oğul ilişkisinden çok farklıdır; babası öldükten sonra annesi onu bir eş, sevgili yerine koymuştur ve ne dediyse eksiksiz yapmıştır. Bu yüzden Aki'yi kendine bir rakip, oğlunu kendinden uzaklaştıracak bir tehlike olarak görür. Michio ise başka bir hayat görmediğinden, körler için yaşamın bu şekilde geçeceğini sanmaktadır. Diğer insanlara ve görmeye olan özlemini ise sanatına dökmektedir.

İşte tam bu noktada Aki girer devreye. Önceleri yalan söylemenin kolay olduğu Michio'yu kandırmaya çalışsa da, zamanla o da aşık olur; o da aynı şeyleri hissetmeye başlar. Onunla beraber körleşir, Michio'nun kendisine duyduğu arzudan ötesini duyar. Bu basit bir Stockholm sendromu değildir. Öyle ki, o arzunun kendini tüketmesini ister; hatta büyük bir özlemle özler.

Michio'nun stüdyosu karanlık. Elbette kendisi kör olduğu için ışığa ihtiyacı yok, yönetmen de bunu bize tamamen bir ışıksızlıkla değil de, kesin bir karanlıkla sunmuş. Devasa uzuvlar ile süslü duvarlar ise ürkütücü ve odadaki kaçışın gözle başlayıp, dev kadın heykelinin kasıklarında bitmesi şans eseri değil. Michio ne yaparsa sevgi isteğinden ama çokça da kadınlara duyduğu ilgi sebebiyle yapıyor. Aki'nin de kaçışını orada sonlandırması ve uyku için hep kadın göğsünü seçmesi benzeri sebeplere dayanıyor. Aki kendini güvende hissetmiyor, annesine ihtiyacı var.

Michio'nun zaafiyetini farkeden Aki, bunu kendi çıkarına kullanmayı düşünür. Annesine olan sevgisini ve kadınlara olan açlığını tamamen kendi üstüne çeker; bu şekilde kaçabileceğini düşünür. Fakat olaylar hiç de beklediği gibi gitmeyecek, bu bile Aki için beklenen sonu getirmeyecektir. Baskın annesinin etkisi altından çıkıp artık baskı kurabileceği bir başka kadına sahip olan Michio, hayvani dürtülerini bastıramadığı zaman Aki bundan keyif aldığını farkedecek, belki bazı ahlaki zorunluluklardan belki de Michio ile artık bir olduğundan, o da kör olacaktır.

Michio'nun kendinde her türlü kötülüğü yapabilecek gücü bulmasıyla başlayan tuhaf birliktelikleri, sonrasında da birbirlerine karşı açlığa dönen ilişkileri, baştan sonra vampir temaları taşıyor. Tek bir farkla, vampirler her şeyi hayatta -ölümde?- kalmak için yaparken, garip çiftmiz birbirlerini tüketmek amacıyla davranıyor. Isırıklarla başlayan sado-mazo ilişkileri, kırbaçlamaya, bıçakla yaralamaya ve hatta sakat bırakmaya kadar uzanıyor. Belki de biz buyuzdur ve kör karanlık altında ortaya çıkacak olan da tam olarak budur.

Aki belki de hiç varolmamıştır. hiç kaçırılmamış, Michio'nun aklını karıştırmamış, Michio'yu olduğundan farklı hale getirmemiştir. Eğer son kısma bakarsak -kısmen- haklıyız bile diyebiliriz. Tüm parçalar Michio'nun şaheseri heykeline, idealindeki muhteşem vücuda, ait çünkü.

Belki de Michio vicdan azabına ve yalnızlığına dayanamamış, buna sebep olan eserini her şeyin sorumlusuymuş gibi ortadan kaldırıyordur.

Tam olarak bilemeyiz.

İlginç hikayesiyle göz doldursa da, filmimiz oyunculuklarla sınıfta kalıyor maalesef. Özellikle Funakoshi, körden ziyade her şey gibi rol yapıyor. Midori'nin oyunculuğu ise en baştan beri abartılı, kör olduktan sonra tamamen histerik. Zaten üç tane oyuncusu olan bir filmde gerisi için söylenecek bir söz kalmıyor. Yine de ufak tefek tutarsızlıklar da yok değil. Örneğin Michio, Aki'yi devasa uzuvlar arasında kovalarken hiç sıkıntı çekmiyor; herhangi bir insan gibi koşturarak kovalamacayı tamamlıyor. Buna rağmen annesi Aki'ye saldırdığı vakit, hem de olay hemen önünde gerçekleşmesine rağmen, müdahale etmekte büyük sıkıntılar yaşıyor.  Ancak Michio'nun stüdyosu olarak düzenlenmiş set kusursuz. Ürkütücü. Rahatsız edici. Müzikler de filmin harika kısmını oluşturan elementlerden.

Môjû, farklı bir deneyim arayan herkes tarafından görülmeyi kesinlikle hakediyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder