2 Mayıs 2015

Letter from an Unknown Woman - 1948 (Meçhul Bir Kadından Mektup)

KÜNYE 
Yönetmen: Max Ophüls
Senaryo: Howard Koch, Stefan Zweig, Max Ophüls 
Oyuncular: Joan Fontaine, Louis Jourdan 
Ülke: Amerika 
Yıl: 1948 
Süre: 86 dakika 

Puan:    @IMDb

Onur, yalnızca beyefendilerin karşılayabileceği bir lükstür.

Sinemanın yalnızca görsel efekt ve mantıksız aksiyon sahneleri arasında sakil esprilerden ibaret olmadığı dönemler kalma bir hikaye Letter from an Unknown Woman. Sırtını iyi senaryosuna ve güçlü oyunculuklarına yaslamış bir melodram. Düşmüş kadının melodramı.

1900 yılında başlayan hikayemizin temel konusunu, geri dönüşlerle tanık olduğumuz geçmiş oluşturuyor. Stefan Brand (Jourdan) eskiden "genç Mozart" denen çok yetenekli ve gelecek vaat eden bir piyanisttir (Jourdan gerçekten piyano çalar). Ancak artık piyanosuna elini dahi sürmeyen, boşvermiş ve tembel bir adam olup çıkmıştır. Geri dönüşlerde gördüğümüz üzere yakışıklılığı, yeteneği ve ünü kendisini kadınlar arasında popüler hale getirmiş, o da bu durumdan son derece memnun olarak hayatını sürdürmektedir. Ancak bu şöhret kendisini tatmin etmemektedir.

Lisa (Fontaine) ise genç Brand'ın komşusu olmasıyla hayatı değişen genç bir kızdır. Ne var ki Brand, ilk görüşte aşık olduğu bu adama kendini sevdirmek için hayatında köklü değişiklikler yapmaya hazır olan -ve yapan- Lisa'nın farkında bile değildir. Hikayemiz Brand'ın bir gece vakti kim olduğunu bir türlü hatırlayamadığı Lisa'dan bir mektup almasıyla başlar.

Filme bir melodram dedik, düşmüş kadının melodramı. Söylemek gerekir ki, eğer hikaye Lisa üzerine yoğunlaştığının yarısı kadar Brand üzerine de yoğunlaşsaydı, bir erkek üzerindeki değişimleri göstermesi açısından Paul Newman'ın başrolünde yer aldığı The Hustler (1961) ile de benzer filmler diyebilirdik. İkisinde de bir erkeğin yaşadığı çok derin olaylar sonrası kişiliklerinin -bir anlamda- oturması yönü ortak bir konu. Ancak, Letter from an Unknown Woman zamanını tamamen Lisa'nın dramına, arada kalmışlığına, mutsuzluğuna ayırıyor. O dönemin ataerkil yapısı ele alındığında da bu filmden mutlu bir son beklemek yersiz. Evli olmadığı halde bir erkekle ilişkiye giren, bir de çocuk yapan; üstüne üstlük evlendikten sonra kocasını aldatan bir "düşmüş" kadın var elimizde. Elbette izleyici bu kadının cezalandırılmasını -bu durumda hatırlanmamak ve mutlu olamamak- görmek isteyecektir. Dönemin sansür kurumları da, her ne kadar aldatma eylemini göremesek de, bu kadının mutlu olmasını genel ahlaka ters bulacaktır zaten.

Lisa açısından baktığımız zaman film, bizim bir başka muhteşem filmimiz Sevmek Zamanı (1965) ile de bazı ortak yönlere sahip. Sevmek Zamanı'nda bir fotoğrafa aşık olan bir adam söz konusuyken, bu filmde kafasında yarattığı bir imaja -başarılı, tutkulu, sevecen (biraz çapkın) bir müzisyen- aşık olan bir kadın var. Fakat Lisa daha umutsuz bir romantik. İlk buluşmalarında her şey yolunda gider, Brand çok sevecen, çok ilgili bir aşıktır. Fakat ancak yıllar sonra tekrar karşılaşmaları ve Brand'ın kendisini hatırlamadan neredeyse aynı şeyleri söylemesi Lisa'nın aklını başına getirecek, kendisinin Brand'a bir anlam ifade etmediğini, Brand'ın sadece vakit geçirmek istediğini anlayacaktır.

Filmin görünmez kahramanları trenlerdir -ve aslında filmin ilk kırılma noktasını da oluşturan sahnedir ilk gar sahnesi. Lisa'nın en mutlu olduğu an sahte bir kompartımanda geçer. En üzgün olduğu anlar ise garlarda geçer; hayatında sevdiği iki erkeği de iki farklı zamanda fakat aynı şekilde kaybeder Lisa. Asıl kahramanlarımız ise abartısız oyunculukları ile çok güzel bir ikili oluşturuyorlar. Özellikle Fontaine, genç kızlıktan kadınlığa, fakirlikten zenginliğe geçen hikayesinin her bir dönemini çok başarılı şekilde yansıtıyor.

Doğal ışıklandırmanın sık sık kullanıldığı bu güzel filmin hikayesinin Stefan Zweig'ın elinden çıkma olduğunu ve 2004 tarihli Yi ge mo sheng nu ren de lai xin adında bir filme daha konu olduğunu not düşelim.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder